İnsülin, kas, yağ ve karaciğer gibi kan şekerini kullanan dokulara şekerin alınması ve kullanılmasını sağlayan, pankreastan salınan bir hormondur.
İnsülin Direncinin Etkileri Neledir?
Dokularda insülin direnci varsa şekerin dokulara alınıp, kullanılması, yakılması zor olur. Bu durum daha çok insülin salınmasına yol açar. Pankreas daha çok insülin salarak şekerin dokular tarafından kullanılması için adeta "çift mesai" yapar. Aşırı salınan insülin açlık hissine, daha çok yeme ve atıştırmaya neden olarak bir kısır döngü oluşturur. Bu durum hem insülin rezervini azaltır hem de kanda dolaşan aşırı insülin miktarı obezite, hipertansiyon, ateroskleroz gibi kronik hastalıkların oluşması için uygun bir ortam hazırlar.
Vücudumuz İnsülini Nasıl Kullanıyor?
Normalde öğünler arasında ve gece pankreasdan az miktarda insulin salgılanır, buna basal insulin diyoruz. Yemek yendiğinde , vucudumuz hızla büyük miktarlarda insulin salgılar. Bazal insüin salgısı ile birlikte yemek zamanı salgılanan bu insulin, kan şekerinin gün boyu kontrol altında tutulmasını sağlar. Vucudumuz şeker düzeylerini kontrol altına alamadığında şeker kanda birikir ve idrarda çıkar.
Tip 1 diyabeti olan kişiler hayatlarının sonuna kadar insülin iğnesi olmak ve kendilerinin yapamadığı insülinin dışarıdan almak zorundadırlar. Tip 2 diyabette ise vucut yeterli insulin üretmesine rağmen, insulin direnci nedeniyle üretilen insülini iyi kullanamaz. Tip 2 diyabette zaman içinde vucutta üretilen insülinde azalır ve insulin ihtiyacı ortaya çıkabilir.
İnsülin Tipleri Nelerdir?
En iyi kan şekeri kontrolünü sağlamak için farklı hızlarda ve farklı süreler boyunca etki gösteren pek çok insulin türü bulunmaktadır. Diyabetli hastaların çoğu, vucudun normal insulin üretimine benzerlik sağlamak için en az iki farklı tipte insulin kullanır. Günümüzde ilaç olarak kullanılan başlıca insulin tipleri, genetik mühendisliği yolu ile elde edilmiş insan insülinleri ve insane insülininin değiştirilmiş bir biçimi olan insulin analoglarıdır.
Kısa tesirli insülinler , iğne ile cilt altına enjekte edildikten 30 dakika sonra kan şekerini düşürmeye başlar ve etkileri 6 saat civarında surer. Kısa tesirli insulin yapıldıktan 15-30 dakika sonra yemek yenir. Kısa tesirli insülinler şişelerinde saydam halde bulunurlar.
Orta ve uzun etkili insülinler kan şekerini öğün aralarında ve gece boyunca kontrol altında tutmak için kullanılır. Genelde cilt altına yapıldıktan sonraki 1-3 saat içinde etki göstermeye başlar ve etkileri 18-24 saat surer.
Bunlara ilaveten kısa ve orta etkili insülinlerden oluşan insan insülini karışımları vardır. Bunlar yemekten 10-30 dakika önce alınır.
Son zamanlarda ortaya çıkan insulin analogları yemekten hemen once veya yemeğe başlandıktan sonraki ilk 15 dakikada kullanıldığından , özellikle okul çağındaki ve yemeği bekleyemeyecek olan daha küçük yaşdaki çocuklarda tercih edilmektedir.
Hızlı etkili insulin analogları yaklaşık 15 dakikada kan şekerini düşürmeye başlar ve etkileri enjeksiyondan sonra 3-5 saat surer. Yemekten hemen önce veya ilk 15 dakika içinde kullanılır.
Uzun etkili insulin analogları yavaş emilir ve kan dolaşımına çabuk geçer. Bir iki saat içinde etki göstermeye başlarlar ve etkileri en az 24 saat sürer. Ayrıca insulin analoglarınında insan insülininde olduğu gibi hazır karışımları vardır.
İnsülinler buzdolabında 2-8 derecede saklanabilir. Açılmamış kartuşlar 30 güne kadar kullanılabilir.
İnsülin tablet şeklinde ağızdan alınamaz, çünkü mide insülini bir besin olarak algılar ve etkisini göstermek için kana karışamadan sindirir. Bu nedenle, insulin iğne ile cilt altına yapılan enjeksiyon şeklinde kullanılır. Son zamanlarda insulin sprey çalışmaları var, ancak kısa etkili insülinin burundan püskürtme yoluyla kullanılması henüz rutin hale gelmemiştir. Bugün insulin kullanımını kolaylaştırmak için insulin kalemleri kullanılmaktadır. Bunlar hem kullanılması hem de taşınması kolay cihazlardır ve iğneleri çok küçüktür.
İnsülin Dozu Nasıl Ayarlanıyor?
Vucudun ihtiyacına göre, hekim tarafından hesaplanarak doz ayarlanır. Vucut ağırlığının kilogramı başına 0.5 ile 1 ünite arasında günlük toplam insulin dozu hesaplanır. Bir insanın günlük ihtiyacı 0.8 mg/kg’dır. Doz hesaplandıktan sonra hasta tarafındanyapılan kan şekeri kontrollerine gore kesin doz ihtiyacı hesaplanır.
İnsülin iğnesi yaptığımızda hedeflenen şey, pankreasın doğal insulin üretim düzenini taklit etmektir. Bunun için günde birkaç defa insulin enjekte etmek gerekir. Birçok insan, üç ana öğünden önce kısa etkili insulin yapar yani sabah kahvaltısından once, öğle yemeğinden önce ve akşam yemeğinden once, ve uykudayken kan şekerini kontrol altına almak içinde yatmadan once saat 21 veya 22 de orta veya uzu etkili bir insulin yapar.
Bu yöntem Diyabet kontrolünün daha iyi olduğunu göstermiştir. Daha az sıklıkla, günde iki kere sabah ve akşam kısa ve orta etkili insulin karışımları da kullanılabilir. Bu durumda kısa etkili insülin az sonra yenilecek yemeği, örneğin kahvaltı ve akşam yemeğini kontrol altına alırken; orta etkili insulin ise öğle yemeğini veya gece yarısı kan şekerini kontrol altına alır. Bazı tip 2 diyabet hastalarında ise az miktarda insulin ihtiyacı olduğundan, günde sadece bir veya iki orta veya uzun etkili insülinlerle ihtiyaçlarını karşılayabilirler. Tabii, bütün bunlar hekim tarafından hesaplanıp, hastaya verilir.
Bazı hastaların anlık insulin ayarlamaları gerekebilir. Bu anlık ayarlamalar yalnızca kısa etkili insulin ve analogları için geçerlidir. Eğer kan şekeri yüksek ise, idrarda keton varsa veya ağır bir yemek yenecekse kısa tesirli insulin dozu 2 ünite arttırılır. Eğer kan şekeri 60 mg/dl’nin altına düşerse veya ağır bir fiziksel aktivite planlanıyorsa insulin dozu 2 ünite azaltılır.
İnsülin Enjeksiyonları Nereden ve Nasıl Yapılır?
Diyabet merkezlerindeki , diyabet eğitim hemşireleri hastayı bu konuda bilgilendirirler. Artk bütün insulin tedavileri , insulin kalemleri ile yapılmaktadır. Plastik enjektörlerle insulin yapılması artı flakon insülinler olmadığ için kullanımdan kalkmıştır. Tabii, bu da hasta için büyük kolaylıktır çünkü insulin kalemlerinin iğneleri çok küçüktür.
İnsülin kalemi ile insulin enjeksiyonu oldukça kolaydır. Eller yıkandıktan ve enjeksiyon yeri alkol ile temizlendikten sonra, insulin kartuşu homojen hale gelmesi için çalkalanır. Kartuş kaleme yerleştirilerek iğne takılır. Hava kabarcıkları yok edilir. Doz ayarlanır ve enjekte edilir. Tüm dozun verilebilmesi için iğne birkaç saniye cilt altında tutulmalıdır. Enjeksiyon tamamlandıktan sonra iğneler, korumalı kapları içine atılmalıdır.
İnsülin damara veya kas içine değil , cilt altına enjekte edilir. Cilt altı uygulama, insulin emilimi yönünden en uygun yoldur. Genelde en uygun bölgeler karın, baldırların üst kısımları, kalça ve kolun dış-üst kısmıdır. Burada en önemli husus sürekli olarak aynı yerin kullanılmamasıdır. Aksi halde buralarda şişlikler veya adele erimeleri olabilir, emilim bozuklukları ortaya çıkabilir. İnsülin iğneleri oldukça ince olduğu için genellikle iz bırakmazlar. Acı yok denecek kadar azdır. Bazı kişiler, deriyi birkaç dakika buzla ovmanın acıyı yok ettiğini söylerler.
Bazen enjeksiyonun ardından az miktarda kanama veya küçük bir yara oluşabilir, bunda endişelenecek bir durum yoktur. Muhtemelen iğne deri altında ince bir damara rastlamıştır. İnsülinin cilt altı uygulamasında doğrudan kana karışması hemen hemen imkansızdır, bu yüzden ufak kanamalardan endişe etmek yersizdir.
İnsülin Direncinin Görülme Sebebi Nedir?
İnsülin direnci genetik yatkınlık, hareketsiz yaşam tarzı, sağlıksız beslenme sonucu oluşur. İnsülin direncini sıklıkla genetik yatkınlık zemininde görmekle beraber, son zamanlarda insanların daha sedanter bir yaşam sürmesi, rafineri gıdaların tüketiminin artışı ve "fast food" tarzı beslenmeye olan rağbet ile çevresel etkenlerin ağırlığını daha çok hissetmekteyiz.
Bu nedenle kimi zaman hastalarımızdan "Annem, babam tereyağı, bal kaymak ile beslenirdi, onlara bir şey olmadı da bana neden oluyor?" gibi sorularla karşılaşmaktayız. Burada unuttuğumuz şey eskilerin yaşam tarzında hareketin göz ardı edilemez olan yeri.
Hastalığın Belirtileri Neler?
Çabuk acıkma, geç doyma, yemeklerden 2-3 saat sonra olan acıkma hissi, elde ayakta titreme, soğuk soğuk terleme ve baygınlık hissi, tatlı yeme isteği, giderek kilo alan kişinin ailesinde şişman ve diyabetli kişilerin varlığı durumlarında insülin direncinden şüphelenmek gerekir.
"Kilo veremiyorum, şişmanım" diyen herkeste insülin direnci yüksektir diyebilir miyiz?
%100 olmasa da sıklıkla evet. Bazen insülin direnci dışında, hipotiroidi, bazı endokrin hastalıklar (cushing hastalığı vs) da obeziteye yol açabilir. Ancak ailesinde obez ve diyabetli bireylerin varlığında kilo verememekten yakınan kişilerde mutlaka insülin direnci ve ilişkili hastalıklar aranmalıdır.
İnsülin Direnci Başka Hangi Hastalıkları Tetikliyor?
İnsulin Direncinin Yüksekliğiİnsülin direnci ve obezite ile kanser arasında ilişki saptanan çok sayıda çalışma vardır. Yemek borusu, Kalın bağırsak, Safra yolları, Pankreas, Meme, Rahim, Yumurtalık, Prostat, Böbrek, Mesane, Tiroid ve Lenf kanseri riskini artırdığı yapılan birçok bilimsel çalışmada gözlemlenmiştir.
Ayrıca insülin direnci, şeker hastalığı, inme, kalp damar hastalıkları, ateroskleroz, hipertansiyon, karaciğer yağlanması, lipid yükseklikleri, polikistik over hastalığı ve infertilite gibi birçok hastalık için suçludur. Alzheimer (bunama) ile insülin direnci arasında bağ olduğu da saptanmıştır.
Hastalığın Tedavisi Nasıl Yapılmalı?
İnsülin direncinin tedavisi her şeyden önce, hastada tabloyu oluşturan faktörlerin ortaya konması ve tanınmasını gerektirir. Yaşam tarzı değişikliği ve düzenli egzersiz ile harcanan kalori artırılıp, vücut yağ oranı azaltılmalı, sağlıklı beslenme alışkanlıkları kazandırılmalıdır. Sadece egzersiz ve sağlıklı besleme ile %60 düzeylerinde insülin direnci düzeltilebilir. Gereken hastalarda insülin direncini kıran ilaçlarla bu faktörlere destek olunabilir, ancak bilinmelidir ki sadece ilaçlar tek başına insülin direnci ile baş edemez.
Şeker Vücudumuza Nasıl Zarar Veriyor?
Şeker hücreler için primer enerji kaynağıdır. Şekerin dokular tarafından alınıp kullanılamaması ve kanda belli bir seviyenin üzerine çıkması vücutta adeta bir zehir gibi etki gösterir. Yakıt olarak kullanacakları glukoz (şeker) hücre içine alınamayınca yeterince beslenemez, hücre ve dokular temel fonksiyonlarını göremezler. Ayrıca şekerin ortamda yüksek olması da tahribata direk katkıda bulunur. Böylece nerdeyse tüm dokularda kronik bir hasar süreci başlar.