Normal doğum mu? Sezaryen mi?
Son yıllarda, kadınların olduğu kadar jinekologların da önemli kararlar alırken kafalarını karıştıran hatta bazen ülkenin gündeminde bile yer alan sorulardan biri de gebeliklerde vajinal mı yoksa sezaryen ile mi doğum yapılacağı, bunların birbirlerine olan üstünlükleri, faydaları, zararları ve komplikasyonları olmuştur. Bu konuyu irdelerken şüphesiz en önemli ve akılda tutulması gereken gerçek, vajinal doğumun fizyolojik bir olay olduğu, sezaryenin ise bir ameliyat olduğudur. Bu perspektifte bakıldığında vajinal doğumun, sezaryene oranla daha doğal olduğu ve sezaryen ile kıyaslandığında anne ve bebek açısından birçok üstünlüğü olduğu kabul edilebilmekle birlikte, bu şartın normal doğumun bu konuda eğitim ve tecrübe sahibi ellerde ve hastane koşullarında yapılması durumlarında geçerliliği de en önemli unsurlardan biridir.
Tıpta, belli bir tecrübeye ulaşmış her hekimin kabul ettiği en önemli gerçek, her zaman ‘’Hastalık yoktur, hasta vardır’’ gerçeğidir. Her ne kadar doğum ve gebelik fizyolojik bir olay olsa da, bu iki durumda da gerçekleşebilecek komplikasyonlar adına binlerce sayfalık textbooklar yazılmış, yüz binlerce makale yayınlanmıştır. Bunun yanında sezaryen ele alındığında, bu işlem karın boşluğunun cerrahi olarak açılmasını gerektirdiği için oluşabilecek komplikasyonlar daha fazladır.
Vajinal (normal) doğum son adet tarihinden itibaren 37-42 gebelik haftaları arasında, kendiliğinden başlayan rahim kasılmalarıyla bebeğin vajinal yolla canlı olarak doğmasıdır. Rahim ağzının açılmaya başlaması ile rahim ağzında bulunan mukus tıkacı dışarı atılır ve halk arasında “nişan gelmesi” adını alır. Aynı zamanda bebeğe ait su kesesi açılıp bu sıvı da vajinal yolla dışarı boşalabilir (halk arasında su gelmesi). Bu bulgular gelmesi, doğum eyleminin başladığını gösterir. Doğum ağrıları gebelik sırasında görülebilen diğer ağrılardan farklıdır. Bu ağrıların en önemli özelliği düzenli aralıklarla oluşudur. Doğumun başlangıcında, 30-40 dakika arayla gelen ağrılar 10-15 saniye sürer, giderek hem ağrılar arasındaki süre kısalır hem de ağrının şiddeti ve süresi artar. Doğumun sonlarına doğru 2-3 dakika arayla gelir ve 60-70 saniye sürer. Gebe bir kadının ağrılarının 10 dakika aralıklarla düzenli olarak başlaması, doğumun yakın olduğunun ve hastaneye gitmesi gerektiğinin ifadesidir. Rahim ağzının tam olarak açılması ilk doğumunu yapan kadınlarda 8-12 saat, daha önce doğum yapmış kadınlarda da 6-8 saat kadar sürer. Rahim ağzının tam olarak açılmasından sonra rahim kasılmaları daha da sıklaşır ve annede ıkınma hissi başlar. Bebek rahim kasılmaları ile itilerek doğum gerçekleşir. Bu devre yaklaşık olarak yarım-bir saat sürer.
Bebeğin doğumundan sonra da rahimin kasılmaları devam eder. Bu ağrılar plasentanın çıkmasını sağlar. Bu devre yaklaşık olarak 20-30 dakika sürer. Lohusalığın ilk günlerinde de rahim kasılmaları azalarak devam eder. Bu kasılmaların amacı, doğumdan sonra rahim kaslarının kasılarak rahim kanamasının azaltılması, lohusalık akıntısının (loşi) dışarı atılması ve rahimin küçülmesini sağlamaktır. Rahim doğum sonrası 4-6 hafta içerisinde doğum önceki eski boyutuna ulaşır.
Vajinal doğumun en doğal ve fizyolojik yol olduğu unutulmamalıdır. Sezaryen ise anne ya da bebeğe ait bazı özel koşullar nedeniyle, ya da vajinal doğumun yapılamadığı durumlarda tercih edilmesi gereken bir işlem olmalıdır. Günümüzde ağrı korkusu ile tamamen sağlıklı ve vajinal doğum yapabilecek annelerin sezaryen ile doğum tercih ettiklerini görmekteyiz. Oysa vajinal doğum sırasında epidural anestezi uygulanarak bu ağrı azaltılabilir. Hekimlerin ise vajinal doğum sırasında bebek için oluşabilecek komplikasyonlar ve bunun sonucunda karşılaşabilecekleri yasal yükümlülükler nedeniyle sezaryen ile doğumu daha sık uygulamaya eğilimli olduğu kanısı yaygınlaşmaktadır. Ancak normal doğumun hem anne hem de bebek için sezaryenle doğuma göre üstünlükleri vardır.
1-Vajinal doğum sonrasında anne birkaç saat içinde normal aktivitelerini yapabilmekte, çok kısa sürede bebeğini emzirmeye başlayabilmekte, gebelik öncesi yaşantısına dönmesi çok çabuk olmaktadır.
2-Normal doğum sonrası vücudun (özellikle karın bölgesinin) eski şekline dönmesi sezaryene oranla daha çabuktur. Sezaryen ile doğumda karın alt kısmında insizyon izi kalacaktır.
3-Anne için doğum yapar yapmaz bebeğini kucaklayabilmek, emzirebilmek hem de bebeğinin doğumuna aktif olarak katkıda bulunmuş olmak büyük mutluluktur. Bebeğiyle doğar doğmaz o özel bağı kurabilmek, şüphesiz yaşamının en keyifli anı olacaktır. Sezaryen ile de epidural olarak doğum gerçekleştirilmiş ise bu süre kısadır, fakat genel anestezi ile doğum sonrası birkaç saat sonra bu bağ ancak kurulabilmektedir.
4- Normal doğum sırasında bebek kemik kanaldan geçip (annenin pelvis kemikleri) vajinal doğarken, göğüs kafesine oluşan baskı bebeğin akciğerlerindeki sıvının çok büyük kısmının boşalmasına ve nefesini daha rahat almasına neden olur. Sezaryende bu durum söz konusu olmadığından, sezaryenle doğan bebeklerde "yeni doğanın geçici takipnesi" ve "ıslak akciğer" adı verilen solunum sıkıntıları vajinal doğumla doğan bebeklere oranla daha sık görülür. Bu tür solunum sistemi problemlerini, normal zamanından önce, isteğe bağlı sezaryen ile doğurtulan prematüre (erken) dünyaya getirilmiş bebeklerde sık görmekteyiz. Özellikle bu nedenle, isteğe bağlı "elektif" sezaryenlerin 39. haftadan önce yapılmaması çok önemlidir.
Bu bağlamda her hastanın doğum hikayesi, eyleminin başlaması, ağrı sıklığı, bebeğin geliş şekli farklı olabilmektedir. O yüzden gebelik sırasında ve doğum eyleminin başında doğum şekli kararı alınmadan önce tedavi şekli hastaya göre bireyselleştirilmelidir. Sağlıklı anne ve bebeklerin toplum için en değerli yapıtaşı olduğu unutulmadan bu sorumluluk gerek hekimler gerek bu konuda görevli sağlık görevlileri tarafından en ciddi şekilde yerine getirilmelidir.